USTMENU
  Aşılması gerekli sınırlar... - 30.6.2009

 

Bu soruyla sorulmak istenen aslınd ‘Batı Medeniyetiyle’ ‘Doğu Medeniyeti’ veya kısaca Doğulularla Batılılar arasındaki sınırdır. Bu sorunun cevaplanabilmesi için öncelikle önyargıların ve basmakalıp düşüncelerin aşılması gerekir. Önyargılar ve basmakalıp düşünceler aşıldığında, Doğu-Batı medeniyetlerinin sanıldığından çok daha sıkı bir ilişki içinde olduğu ve sınırlardan çok kesişen noktalar olduğu görülecektir.”
Bu görüşünü desteklemek için ‘Mardin ölçeği’nde iki soru ortaya atıyor Mardinli akademisyen; bunlardan biri şu ‘Bir Süryani Manastırı kadar Yunan Felsefesiyle ilişkili kaç kaç Katolik Katedrali gösterilebilir?’
Eski Yunan klasiklerinin Batı Aydınlanması’nın temeli olabilmesi için, Aramice çevirileri üzerinden Batı’ya geçtiğini ve Aramicenin Süryanilerin anadili olduğunu, Mardin ve çevresinin ise Süryanilerin ‘anavatanı’ olduğunu bilirseniz, bu sorunun cevabını da bulabilirsiniz.
Yazı devam ediyor:
“Günümüzde ‘sınır’ sadece coğrafi bir kavramı ifade etmiyor... Sınırdan bahsederken aslında bir ‘bizden’ bir de ‘ötekiden’ bahsediyoruzdur. En ılımlı bakış açılarında sınırın öte yakası ‘temkinli olunması gerekeni’ ifade ederken bağnaz düşüncelerde ‘asimile edilmesi gerekeni’ hatta ‘imha edilmesi gereken düşmanı’ ifade etmektedir...
Mardinli için sınır kavramı neyi ifade eder? Öncelikle belirtmek gerekir ki, sınır kavramının Mardinli’ye hatırlattığı ilk şey coğrafi sınırdır ve son yüzyılda Mardinli’nin zihninde sınır kavramı modern yorumlardan farklı bir anlam taşımıştır... Çağdaş toplumlar, sınır kavramıyla sınırın öte yakasını tanımlarken ve sınırın öte yakasındakileri ‘öteki’, ‘yabancı’ olarak kabul ederken, Mardinli için sınırın öte yakası düne kadar birlikte yaşadığı akrabalarını (amcaoğlunu, dayıoğlunu vs.) ifade eder. Bu yönüyle Mardinli için sınırın öte yakasındakiler değil bizatihi sınırın kendisi ötekidir, yabancıdır. Bu sebeple sınır tel örgülerle de çevrilse, mayınlarla da döşense bir kola veya bacağa hatta cana da mal olsa ‘aşılması gerekendir’. Bayramları bayram yapan bir özellik de sınırın aşılmasıdır.”
***
Cumartesi gecesi Mardin’den çıkıp, Kızıltepe’yi de geçip Suriye sınırına birkaç kilometre mesafede bir aşiret reisine konuk olduk. Yukarı Mesopotamya’nın, ‘Verimli Hilal’in düzlüklerinde göğün yere yaklaştığı eşsiz haziran gecelerinden birinde. Aklımda Ahmet Arif’in bu yörenin insanları, onların ‘sınırı aşmak için’ yaşadıkları kahırı anlatan ölümsüz dizeleri:
“Kirvem hallarımı aynen böyle yaz; Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil, domdom kurşunudur;
Paramparça, ağzımdaki...”
Mayınlar yine olduğu yerde duruyor, sınır yine çizildiği yerden geçiyor; ama her şey değişmiş. Aşiret mensupları ellerinde iphone’lar, hatıra fotoğrafları çektiriyorlar. Aralarından biri internette okuduğu bir yorum ile görüşümüzü soruyor.
Düşüncelerin sınırı yok.
Zaten 19. yüzyılda Mardin’de yaşamın da sınırı olmamış. Yazıda şöyle deniyor:
“10 bin nüfuslu, zirvesinde kale bulunan bir dağın yamacına kurulmuş, yapı olarak bir ortaçağ şehrini andıran 19. yüzyıl Mardin’i bu dar sahada 8 cemaat ve 13 mahallesi ile 19. yüzyılın tüm olumsuzluklarına rağmen cemaatler arası uyumun tüm yönleri ile yaşandığı bir kenttir. 19. yüzyıl Mardin’inde insanların kendilerini tanımladıkları şekliyle şu cemaatler mevcuttur: Müslümanlar, Süryani Kadimler, Süryani Katolikler, Ermeniler, Ermeni Katolikler, Keldaniler ve Protestanlar.
Bu isimlendirmeler, aidiyet duygusu içinde kişilerin ve toplulukların kendilerini tanımladıkları kavramlardır.
Esas itibarıyla da birer sınırdırlar. Ancak bu sınırlar, ötekini tanımlamak için değil kişinin veya topluluğun kendini tanımlamak için kullandığı bir sınırdır. Çok derin değildir ve karşısındakini ötekileştirme amacı taşımaz.”
Bu nedenle, Mardin’de hiçbir vakit, şehrin, bir topluluğun kendini diğerlerinden ayırdedecek sınırlarını çizdiği ‘gettolar’ı olmamıştır. Yazar bu durumu şu satırlarla vurguluyor:
“19. yüzyıl Mardin’inde cemaatler arasında böyle bir sınıra rastlamıyoruz. 13 mahallesi bulunan Mardin’de herhangi bir cemaatin kendine has bir mahallesi yoktur. 13 mahallenin hiçbirini Ermeni mahallesi, Süryani mahallesi, Müslüman mahallesi diye nitelendiremezsiniz. Homojen, tek tip bir mahalle yapısı yoktur. Hiçbir cemaat kent içinde kendisine bir sınır çizmemiştir.”
***
19. yüzyıl Mardin’ini 21. yüzyıl Türkiyesi’nde yansıtmak ve kavramsallaştırmak için gösterilen çabanın adı ‘demokrasi mücadelesi’dir. Askeri vesayet rejimini kırmak, ‘sınırları aşıp’ hukukun üstünlüğüne dayalı değerler sistemiyle buluşmak için Avrupa Birliği’ne entegre olmak için çabalamak, çevremizde ‘kapalı sınır’ bırakmamak, bu amaçla Ermenistan’ın sınırının, giderek Mardin Nusaybin’de Suriye ile kapalı duran sınırın açılması, Kuzey Irak ile sınırın diğerleriyle birleşerek bir ‘Benelüks sınırı’ haline dönüşmesi, bütün bunlar ‘demokrasi hedefi’nin alt metinleri.
Bu çerçevede, toplumun tek tip insanlardan oluşturulmasına, ‘homojenleştirilmesi’ne karşı çıkmak, bu amaçla Ergenekon gibi oluşumları bertaraf etmek, asker kişilerin ‘sivil yargı’ tarafından kovuşturulması ilkesini benimsemek vs., çoğumuz farkında olmasak bile, Türkiye’nin 21. yüzyıldaki çağdaş toplum ve özgürlükçü demokratik hukuk devletine seyahatinde önemli ve ‘uğramadan geçilemeyecek’ istasyonlar.
Doğru yönde, iyi gidiyoruz. Dönüşü olmayan bir yolda.
Sınırları aşarak...

Cengiz ÇANDAR
 

   

MANASTIR

 
VAKIF

MANASTIR

 

METROPOLİTLİK

PATRİK

GÜNCEL-MALİ B.

 

İLETİŞİM
Deyrulzafaran Manastırı -
Mardin / Türkiye
Tel: +90 482 208 10 61- 62
Faks: +90 482 208 10 63
E-Mail:
info@deyrulzafaran.org
Tasarım : Faruk Güneş
Bu site ; Mardin Süryani Kadim Deyrulzafaran Manastırı ve Kiliseleri Vakfı Resmi Tanıtım Sitesidir. Başka kurum ve kuruluşların görüş ve fikirlerini yansıtmaz.