Buraya Mardin Belediyesi'nin düzenlediği
uluslararası bir sempozyuma katılmak için geldim. Önümüzdeki iki gün
Kuzey Mezopotamya'nın bu kadim şehrinde; Babil'den Roma'ya, Persler'e,
Artuklular'a ve Osmanlı'ya kadar nice köklü medeniyete beşiklik etmiş;
Araplar'ın, Kürtler'in, Süryaniler'in, Türkler'in iç içe yaşadığı;
güneşe tapanlardan Yezidiler'e, ilk Hristiyanlar'dan Yahudiler'e ve
Müslümanlar'a kadar çeşitli dinlerin kucaklaştığı bu şehirde çok
kültürlülüğü, çok dinliliği, yerel kalkınmayı, yerel demokrasiyi
konuşacağız.
Sempozyum izlenimlerimi size gelecek yazılarda aktarmayı umuyorum. Bu yazı ise bir nevi gezi notları olacak.
Bu
satırları Artuklular döneminde inşa edilmiş ve şimdi otele çevrilmiş
800 yıllık bir kervansaraydan yazıyorum. Ermeni taş ustalarının
yüzyılların imbiğinden süzdükleri hünerleriyle dantel gibi işledikleri
taş oymalarıyla süslü bu taş duvarlar arasında, Murathan Mungan'ın
deyişiyle tarih elle tutulur hale geliyor. Bu şehir, bu yapılar size
zamanı elinizde tutma, ona dokunma olanağı veriyor ve bir yandan da
insana fena halde faniliğini hissettiriyor.
Benim
bu Mardin'e ikinci gelişim ve bu gelişimde daha iyi fark ettim ki,
Mardin insanı kendine tutsak edebilen o tehlikeli şehirlerden biri.
Onu
ne kadar yakından tanırsanız, sizi o kadar avucunun içine alıyor,
gizemli atmosferi, tarihi, coğrafyası ve mimarisiyle tiryakisi haline
getiriyor. Geldiğimden bu yana, acaba bir daha ne zaman gelebilirim
diye planlar yaptığımı söylersem, "tutsaklık" derken neyi kastettiğimi
daha iyi anlatabilirim sanırım.
Mardin'in
ikisi de altı ay önce göreve gelmiş, ikisi de birbirinde tutkulu ve
çalışkan iki yöneticisi var. Vali Hasan Duruer ve Belediye Başkanı
Mehmet Beşir Ayanoğlu el ele vermiş, tam bir uyum içinde yıllar içinde
kirlenmiş ve yıpranmış olan bu "mücevheri" bütün parlaklığıyla yeniden
ortaya çıkarmak için büyük bir temizlik harekâtına girişmişler. Eski
şehir sokak sokak, ev ev elden geçirilip temizleniyor, onarılıyor, alt
yapısı yenileniyor ve tarihi doku ortaya çıkarılıp korumaya alınıyor.
"Bu
çalışmayı üç yıl içinde bitirmeyi umuyoruz" diyor Vali Duruer.
Bittiğinde de Dünya Mirası şehirler listesine alınması için Unesco'ya
başvuracaklarını söylüyor.
Daha
sonra hep birlikte şehrin temizlenmiş ve restore edilmiş arka
sokaklarında kısa bir gece gezintisine çıkıyoruz. Sırtını dağa dayamış,
yüzünü Mezopotamya Ovası'na çevirmiş, sessiz sedasız bin yıllardır
yaşayan bu güngörmüş şehrin sokaklarını dolaşırken, "abbara"larından
geçerken İspanya'nın Toledo şehrinde ya da Floransa'nın ara
sokaklarında dolaşırken duyduğum ürpertinin aynısı duyuyorum.
Ertesi sabah şehrin 4 kilometre
doğusunda, Mardin ovasına hakim bir dağ yamacında sessizliğin ortasında
"uyuyan" o muhteşem yapıyı; Deyrulzafaran Manastırı'nı gördüğümde bir
hüzün basıyor içimi. "Uyuyan" diyorum; çünkü 5. yüzyıldan 1932'ye kadar
640 yıl boyunca Süryani Ortadoks patriklerinin ikamet yeri ve dünya
çapında Süryaniler'in dini merkezi olan bu manastır 1932'de patriğin
-tahmin edebileceğiniz sebeplerden- Şam'a taşınması ve bir zamanlar 350
bini bulan Süryani nüfusun bugün 2000'lere inmesi yüzünden kolu kanadı
kırılmış koca bir kuş gibi orada mahzun bekliyor. Artık ne o görkemli
günlerindeki gibi büyük bir cemaati var ne de dünyanın dört bir
yanından gelen talebeleri. Çünkü tıpkı Heybeliada Ruhban Okulu gibi,
burada da dini eğitim yapılması yasak...
Mardin
için kolları sıvamış iki çalışkan yöneticiye bir üçüncüsünü daha
eklemeliyim: Artuklu Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Bedii Serdar
Omay... Vali ve Belediye Başkanı kentin tarihi dokusunu yeniden ortaya
çıkarmaya çalışırken Bedii Bey de Mardin'i tekrar bir kültür kenti
haline getirmenin çabası içinde. Bunun temel taşlarından birini şu anda
hazırlık faaliyetleri sürdürülen Şarkiyat Enstitüsü oluşturuyor. Ayrıca
Bedii Bey'den, Fen-Edebiyat Fakültesi'ne bağlı bir Kürt Dili ve
Edebiyatı Bölümü kurmak için gerekli başvuruyu yaptığını öğreniyoruz.
Rektör, bölüm için gerekli tüm hazırlıklarını bitirmiş, kadrosunu
kurmuş, ders planını oluşturmuş, start için kulağı Ankara'da bekliyor.
Daha sonraki hedefi ise üniversiteye bağlı bir Kürt Enstitüsü
oluşturmak.
"Mardin'i,
Kuzey Mezopotamya'nın en önemli kültür havzası haline getirme
perspektifiyle çalışıyoruz" diyor ve siz onu dinlerken bunu yapabilecek
heyecana ve dinamizme sahip olduğunu görüyorsunuz.
Kısacası,
üç kararlı adamdan oluşan bu üçlü sacayağı Mardin'de büyük bir dönüşüm
gerçekleştirmeyi başarabilecek gibi görünüyor. Yeter ki kendi
heyecanlarını şehir halkına da "bulaştırmayı" ve bu değişim sürecini
topyekûn bir seferberliğe dönüştürmeyi başarsınlar...
Gülay GÖKTÜRK
Kaynak: www.bugun.com.tr