USTMENU
  MOR GABRİEL İNSANLIK KOKSUN - 23.2.2009

 

İmzaya açılan uluslararası bildiri bu cümleyle başlıyor.

Sonra çok fazla yadırgamayacağımız tanıklıklarla devam ediyor.

Midyat’ın dışında özel bir mimarisi bulunan çevresinde ekilip biçilen, verimli arazileri bulunan manastırın tarihi ise milattan sonra 400 yılına kadar gidiyor.

Şimdi geliyoruz “tehlike çanlarının” çalma nedenine…

Yaygın adıyla Deyrul Umur olarak bilinen Mor Gabriel Manastırı’nın çevresinde yer alan köylerden bazılarının muhtarları manastıra ait araziler üzerinde hak iddiasıyla ortaya çıkmaya başladı.

Hatta içlerinde o kadar ileri gidenler var ki, manastırın bulunduğu fiziki yeri bile almak istiyorlarmış.

Böyle şeyler hiçbir zaman “kendiliğinden” başlamaz. Anadolu insanını biraz tanıyanlar, 1600 yıldır üzerinde tartışma bulunmayan topraklarda birdenbire “bizim hakkımız” diye ortaya çıkışın altındaki “büyük gücün” bulunduğunu hemen anlar.

Hak taleplerinin başında ise ellerinde devletin verdiği silahları taşıyan korucular geliyor. Koruculuğun bölgeye verdiği zararı anlatmak için eski OHAL Valisi Ünal Erkan’ın, bir söyleşi sırasında bana takdim ettiği rakamlar yeterlidir.

Erkan’a, korucuların suça olan yatkınlıklarını sormuştum. O da devletin böyle şeylere kayıtsız kalmadığını anlatmıştı:

-Biz bugüne kadar (yıl 1994 idi) gasp yapan, silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı yapan, ırza tecavüz eden, soygunculuk yapan 1.000 korucu hakkında soruşturma başlattık!

Ürpermiştim!.. Devletten maaş alan 1.000 kişilik bir suç ordusunun varlığını bizzat en üst düzey yetkili söylüyordu.

Herkes çok iyi bilir ki, devlet öyle tek olayla soruşturma açmaz. Soruşturma açılacak olan kişinin marifetlerinin dallanıp budaklanması lazımdır. Bu şekildeki olayları göz önüne getirin bir de bunu 1.000 ile çarpın!

İşte size koruculuğun ulaştığı başarının fotoğrafı…

Süryaniler ne diyorlar biliyor musunuz?

-Türkiye bizim anavatanımızdır!

Aynen bu cümleyle ifade edildi bana… Hem de Süryanilerin dünyadaki en üst ruhani lideri olan Patrik I. Moran Mor İğnatius Zekas Ayvaz tarafından…

Dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Süryaniler Türkiye’yi ziyaret ettikten sonra eş, dost akrabalarına hediye olarak bir avuç toprak götürüyor. Bu en değerli hediye olarak kabul ediliyor. Patrik Ayvaz, söylemişti bunu da… Brezilya’da tanık olmuştu bu hediye biçimine.

Süryaniler o kadar vefalıdır ki, 1915’te “Hıristiyanların katli vacip değildir” diye fetva veren Savur Şeyhi’nin fotoğrafını Deyrul Zafaran Manastırı’ndaki ölen Patrikler ve Metropolitler’in fotoğraflarının arasına asmışlardır. Bunu da kimseye söylemezler. Eğer Celal Başlangıç gibi dikkatli bir gazeteci fark edip yazmasaydı, biz de öğrenemeyecektik.

Süryaniler Türkiye’yi iyi anılarla yaşatır.

Süryaniler bir süredir yaşadıkları ülkelerden dönüp eski köylerinde yeni konutlar yaparak yerleşmeye başlamışlardı. Nusaybin’e bağlı eski adı Kafro olan Elbeğendi köyünde rastladığım Yahko Demir, otuz beş yıldır Almanya’da yaşıyordu. İlk kez 2001’de gelip köyünü görmüştü. Sonra kendince bir ölçü koymuştu:

-Eğer insanlık kokusu alırsam dönerim!

Yahko 2004’te kendine has biçimde tanımladığı “insanlık kokusunu” hafiften almaya başladığını da sözlerine eklemişti.

Şimdi sadece manastır altı ayrı “hak davası” ile boğuşurken, tek başına bir evde yaşayacak olan Yahko’lar anavatanımız dedikleri topraklara dönebilirler mi?

Süryanilerin tanımladığı bu kokuyu öldürmeyin.

Onların kutsal bölgesi Turabdin insanlık koksun!


NAZIM ALPMAN


Kaynak: www.birgun.net

   

MANASTIR

 
VAKIF

MANASTIR

 

METROPOLİTLİK

PATRİK

GÜNCEL-MALİ B.

 

İLETİŞİM
Deyrulzafaran Manastırı -
Mardin / Türkiye
Tel: +90 482 208 10 61- 62
Faks: +90 482 208 10 63
E-Mail:
info@deyrulzafaran.org
Tasarım : Faruk Güneş
Bu site ; Mardin Süryani Kadim Deyrulzafaran Manastırı ve Kiliseleri Vakfı Resmi Tanıtım Sitesidir. Başka kurum ve kuruluşların görüş ve fikirlerini yansıtmaz.