Doç. Dr. Ahmet Taşğin*
Dicle Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Giriş
Osmanlı modernleşme tarihi açısından Tanzimat, Islahat Fermanı, I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet önemli dönüm noktaları arasında bulunmaktadır. Osmanlı Devleti, askeri, idari, hukuk, sosyal ve kültürel alanlarda yapmış olduğu yeniliklerle gelişmiş sanayi ülkelerinin tazyikinden kurtulmaya çalışmıştır. Yapılan çalışmalar ile talepler arasındaki mesafe Osmanlı Devletinin, sanayileşmiş ülkeler lehinde sonuçlanarak yıkılmasına neden olmuştur.
Esas itibariyle Osmanlı Devleti bünyesindeki değişim ve yenileşme hareketleri çok hızlı gelişerek ülkenin en ücra yerlerine kadar ulaştırılmaya çalışılmıştır. Devletin yapısal değişikliklere gitmesi ve değişimin sonucunda birçok topluluk kendilerine ait düzenlemelerin yapılması talebinde bulundular ve uygulama imkanı da buldular. Bunlar arasında cemiyetler, basın-yayın, özel okullar gibi modern kurumlar sayılabilir. Böylece Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yer alan birçok topluluk gibi Müslüman olmayan grupların yasalar önünde eşit haklara sahip olması, yayın, dernek gibi birçok kurumda gerçekleşmiş oldu.
Osmanlı Devletinin modernleşme süreciyle aynı paralelde gelişen basın-yayın faaliyetleri büyük bir öneme sahiptir. Bu faaliyetlerde en büyük pay sahibi de matbaadır. Osmanlı Devletindeki farklı sosyal gruplar, basın-yayın üzerinden kendilerini ifade etme imkanı bulmuşlardır.
Matbaanın Osmanlı Devletine gelişinde meydana getirdiği etki, sağlamış olduğu imkanlarla yazı/yazarlar ve okuyucular arasında yeni ilişkilere neden olmuştur. Bu etkenin meydana getirdiği değişim, bu faaliyetin birinci hedefleri arasında yer alan dini-sosyal alana yöneliktir. Matbaanın varlığı, dini-sosyal yapının yeniden inşasıyla sonuçlanacak sürecin başlangıcı olmuştur. Böylece yeni dönemde matbaanın kazandırdığı ivmeyle yazının hakimiyetine giren toplum, yazının dayatmasıyla karşı karşıya kalacaktır. Bunun yanında matbaanın yayın dünyasındaki diğer önemli bir göstergesi de gazetecilik ve dergiciliktir. Bu alanda gelişen yayınların da yaygınlık kazanmasının sebebi matbaadır. Matbaa, geleneksel toplumlarda yazının teknolojileşmesindeki önemli faktörlerdendir. Matbaa ile yazı, nesne haline gelerek, yazarının elinden çıkıp kamuoyuna mal olduktan sonra okurun yazarından bağımsız, dokunabileceği ve üzerinde istediği şekilde eleştiri, açıklama ve ilavelerde bulunacağı bir unsura dönüşmüştür.[2]
Süryaniler ve Basın-Yayın
Süryani Kadim Ortodoks Patrikliği çevresinde de basın-yayın alanında yeni faaliyetler başlamıştır. Buna göre matbaa satın alınmış ve yayın hayatına başlanmıştır. Bu konu, Osmanlıdan Cumhuriyete Süryanilerin modernleşme tarihinin de ipuçlarını verecek niteliktedir.
Bu girişten sonra Süryani Kadim Ortodoks Cemaatinin Osmanlı Devletinin ücra bir sancağındaki basın yayın faaliyetine geçebiliriz. Süryani basın-yayın tarihine ilişkin ülkemizde muhtelif yerlerde parça bölük bilgiler[3] bulunmasına rağmen konuyu bir bütün olarak ele alan çalışma yok denecek kadar azdır.[4] Bu konudaki bilgi eksikliğini gidermek amacıyla, genel olarak Süryani basın-yayın tarihi, özel olarak da Süryani Kadim Ortodoks Patrikliği tarafından Mardin Deyru’l-zafaran Manastırına getirilen matbaa ve bu matbaa aracılığıyla yürütülen yayın faaliyeti burada anlatılacaktır. Matbaa ile başlayan serüven; son iki yüzyılın patrik ve metropolitlerinin olduğu gibi; aynı zamanda adeta dini bir merkezin ruhanileri eliyle modernleşme çabalarının da tarihi olması yönüyle önemlidir.
Mardin Deyru’l-zafaran Patriklik merkezinde kurulan matbaa ve yayın hayatına ilişkin muhtelif yerlerde verilen, dağınık ve sınırlı bilgiler birbirine karışmış durumdadır. Bu konuda Süryanilerin yapmış oldukları faaliyetleri bir olarak ele almak gerekir. Buna göre matbaanın gelişi, faaliyeti ve özellikle yayın hayatı başlı başlına birbirine bağlı ama bağımsız iki konu olarak incelenmelidir. Çünkü matbaanın Deyru’l-zafaran Manastırına getirilmesi esnasında yürütülen uğraşlar kendi başına bir inceleme konusudur. Buna paralel olarak matbaanın kurulup çalıştırılmasından sonra matbaanın yayın faaliyeti özellikle yayınlanan eserler de kendi başına ayrı bir inceleme konusudur. Birbirine karıştırılan konu burada başlamakta ve bunun da önüne geçebilmek için matbaa ile yayın faaliyetini birbirinden ayrı incelemek gerekmektedir. Resmi yazışmalara dayalı belgelerle matbaa ve matbuat alanında yürütülen kanuni düzenlemeler arasında ilişki kurulamaması özellikle kanunu düzenlemelerin gerçekleşmesinin uzun bir süreçte olmasının göz ardı edilmesinden kaynaklanmış görünmektedir. Burada özellikle şunu belirtmek gerekir ki matbaanın yayınları arasında bulunan ve 1913 yılında yayın hayatına başlayan Hikmet dergisi araştırmacıların daha fazla dikkatini çekmiştir. Fakat bu dikkat aynı zamanda matbaa ile yayınlarının birbirine karıştırılmasına da neden olmuştur.
Bu konuda yapılan karışıklığı kısaca belirttikten sonra Süryani Kadim Ortodoks Patrikliğinin son iki yüzyıl içerisinde kendisini ve cemaatini korumak için sürdürdüğü çabalar dikkate şayandır. Süryaniler, son iki yüzyıl içerisinde varlıklarını yitirmekle yüz yüze gelmişler ve bu dönemde seçilen patriklerin sezgisi ve bilgeliğinin kaynağı olan “Kadim Süryani Geleneği” ile bu ateş çemberinin içerisinden çıkmaya çalışmışlardır. Öyleyse Süryanileri azalma noktasına getiren konu başlıklardan söz ederek konuya devam edelim. Süryanilerin azalmalarının görünen birçok nedeninin başında Osmanlı Devletinin yıkılma devresine girmesi, savaşlar sonucunda topraklarını kaybetmesi ve nüfusun azalması gösterilmektedir. Dolayısıyla Osmanlı Devleti kendi sınırları içerisinde yaşayan insanlarını koruyamaz hale gelmiş ve onları düşmanların hedefi olmaktan kurtaramamış, istediğiyle halde elinden bir şey gelmemiştir. İşte bu durumun doğrudan etkilendiği topluluklardan birisi olarak Süryanilerin nüfusunun azalması yanında, patrikhanenin taşınması, Süryani okulunun kapatılması ve boş kalan kiliselerin yıkılması ya da başka amaçlarla kullanılması sonucu, I. Dünya Savaşı’ndan II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yaşadığı ekonomik ve kültürel gerilemeden paylarını almışlardır. Buna bir de Süryanilere yönelik aynı dönemde artan batılı misyoner faaliyetlerini eklemeliyiz.[5] Misyoner faaliyetlerinin yoğunluğu nedeniyle Süryani kilisesinde ayrışmalar güç kaybına neden olmuştur. I. Dünya Savaşı sonrasında misyon faaliyetlerinden etkilenen topluluklar Osmanlı Devletini terk etmeye başlamışlar[6] ve özellikle misyon faaliyetinden geçirilen yerli Hıristiyanlar gönüllü olarak kendi vatanlarını terk etme bilincine erdirilmişlerdir. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere I. Dünya Savaşı’ndan daha önce başlayan göçlerin nedeni arasında zengin olma beklentisi yatmaktadır. Sadece genel hatlarıyla işaret edilen bu konu başlıkları itibariyle bile ele alınsa Süryanilerin, bu faaliyetlerden en fazla etkilenen ve bedelini ağır ödeyen topluklar arasında yer aldıkları açıkça görülecektir.[8]
Yukarıdan beri saymış olduğumuz bu hususlar Süryanilerin birçok alanda özellikle de basın-yayın alanındaki faaliyetlerinin bir süre sonra durma noktasına gelmesiyle sonuçlanmıştır. Oysa Süryaniler, basın-yayın meselesini varlıklarını sürdürmenin temel şartları arasında görmüş, bu hususta da bütün imkânlarını sermiş, kendi imkânlarıyla duyulan ihtiyaç ve yürütülen faaliyetler çerçevesinde önemli mesafeler almışlardı.
Süryani basın-yayın tarihinde kilise çevresinin ayrıcalıklı bir yeri vardır.[9] Özellikle Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi, patriklik olarak bir plan dâhilinde basın-yayın konusunu gündemine almış ve bunu gerçekleştirmek için de çaba sarf etmiştir. Dolayısıyla basın-yayın ile ilişkili olan hemen herkes ruhanidir ve bunlar arasında patrik, metropolit ve rahipler bulunmaktadır. Rahiplikten metropolitliğe ve patrikliğe yükselerek devam eden çekirdek bir ekip oluşmuştur. Bu çekirdek ekip, basın-yayın konusunda birinden diğerine kendi içerisinde bu çabayı sürdürmüşlerdir.
Doğrusu Süryaniler arasında basın faaliyetleri sadece kilise ile sınırlı değildir. Daha sonra kilisenin dışında bu alanda faaliyet yürütülmüştür. Harput’ta “Asurilerin Mürşidi”, Diyarbakır’da “Kavkab Midinho” ile “Şifuro” bunlar arasında sayılabilir.
Matbaanın Getirilişi, Yeri ve Çalıştırılması[10]
Süryanilerin son iki yüzyıl içerisinde meydana gelen olaylardan doğrudan etkilendiklerini yukarda söylemiştik. Bunlar arasında özellikle Süryani cemaatinin misyon faaliyetleri ile parçalanıp yeni kiliseler kurulması kendi aralarında çatışmalara neden olurken, yeni kurulan kiliselerin kendilerini Süryani ismiyle tanımlamaları karışıklığa neden olmuş, bu karışıklığın giderilmesi hususunda Ortodoks Kilise kendisini diğerlerinden ayırt etmek amacıyla Süryani Kadim Kilisesi şeklinde isimlendirmiştir. Ortodoks Kilise ismine yaptığı yeni eki merkezi hükümete bildirmiş ve bundan sonra artık kendilerinin bu isimle tanınmak istedikleri talebinde bulunmuşlardır. Osmanlı Devleti resmi organları da onların bu talebine olumlu cevap vererek, Süryani Kadim Ortodoks Kilisesini 1847’de bu isimle resmen tanımıştır.
Artık bundan sonra Süryani Kadim Ortodoks Kilise yürüteceği faaliyetlerin tamamında yeni kurulan kiliselerin Süryani Cemaati için çekici görünen ve onlar üzerinde etkili olan alanlara yönelmiştir.[11] Patriklik merkezi olan Mardin ve Deyru’l-zafaran Manastırına Süryaniler, yukarıda anlatılan faaliyetlerin bir sonucu olarak yeni bina yapmaya başlamışlar. Bu dönemden itibaren gelen Patriklerin hemen hemen hepsi Patriklik merkezi Mardin’de ya yeni bir bina yapmış ya da restore ettirmiştir.[12]
Süryani Kadim Kilisesinde sorunların ağırlaşıp, belirgin hale gelmesi Patrik V. Gevergis (1818-1836) dönemine rastlamaktadır. Mesela Ortodoks Kilisesini bırakıp Katolik Kilisesine geçen dört adet metropolit onun dönemine rastlar.[13] Bu dönem hem okul hem de basım işlerinde de bazı girişimlerde bulunulduğunu göstermektedir.[14] Çünkü Patrik II. İlyas, 1844 yılında Mardin Metropoliti olan Yakub’u İstanbul’a Patrik vekili olarak gönderir. Metropolit Yakup Beyoğlu’nda bir bina satın alarak Meryem Ana Kilisesine tahsis eder. Bunun dışında orada bir matbaa alır ve Süryani harflerinin dökümünü yaptırır. Bu matbaada basılan kitaplardan birisi Süryanice diğeri Gerşunice’dir. Süryanice “Mazmuro d-Davistso” (Davud’un Mezmurları), Gerşunice “Daslavosto” Süryanice “Tuyobo da Slavotho”’dur. Patrik vekili II. İlyas, İstanbul’da yaptığı bu masrafları ödemek amacıyla bastırdığı kitapları Mardin’de satmaya getirir ve satar. Bu yıllardan itibaren binaların tamiratı ve benzeri konulardaki çabalar daha da yoğunlaşır ve özellikle Patrik II. Yakup (1847-1871) döneminde artarak devam eder.[15] Daha sonraki yıllarda yine Patrik II. Yakup kendi zamanında basit ve küçük bir matbaa Mardin’e Deyru’l-zafaran Manastırına getirmiştir ve bu ilk matbaadır.[16] Ayrıca Patrik II. Yakup döneminde basım işlerine yoğun olarak başlanılmış olmasına rağmen Patriklik ile Cemaat arasında çıkan bazı sorunlardan dolayı bu faaliyetlere bir müddet ara vermek zorunda kalınır.
1872 yılında Patrik seçilen IV. Petrus (1872-1894) yarım kalan bu çalışmaları tamamlamaya önem verir ve cemaatten topladığı yardımlarla Deyru’l-zafaran Manastırı’nın önemli bir bölümünü tamirat ettirir hatta Manastıra yeni ekler de yaptırır. Özellikle kurulacak matbaalar için ayrı bir bina tahsisinin yasal[17] bir zorunluluk olması nedeniyle[18] Patrik IV. Petrus yurtdışından getirdiği basın makinesi ve basımevi için Deyru’l-zafaran Manastırı’nda ayrı bir bina yaptırmıştır.[19] Doğrusunu söylemek gerekirse bu dönemde okul ve basın-yayın faaliyetleri ruhanilerin ortak hedefleri arasındadır. Bunların öncelikli olarak yerine getirilmesi gereken işler olarak görüldüğü hatta yine bu konularda hayli geç kalındığı kanaatiyle özellikle bu alanlarda bir an evvel uygulamaya geçilmesine dair bir hava vardır. Hatta böyle yapılmasını Süryani Kadim Ortodoks ruhani önderleri istemişlerdir. Patriklik seçiminde IV. Petrus’u takdis etmek için bulunan metropolitler, IV. Petrus’tan bu yönde taleplerde bulunmuşlardır. Kendisinden özellikle kanunlara uygun olarak okul, matbaa ve devam eden inşaat ile restorasyon konularındaki faaliyetlerin sürdürülmesini istemişlerdir. Patrik de okul ve matbaa konusunda “geciktirmeden faaliyetleri kaldığı yerden devam ettirerek daha ileriye götürmekte kararlı olduğunu ve aslında bu işin zaman alacağını ama Tanrının yardımıyla elinden geleni yapacağının” sözünü verir.[20]
Esasen Patrik II. Yakub döneminde var olan faaliyetlerin yanı sıra bir çok sorun Patrik IV. Petrus dönemine devir olmuş ve yeni seçilen Patrik bu sorunları kucağında bulmuştur. Manastırlara yapılan ek ve restorasyon için cemaatten toplanan yardımlardan dolayı çıkan rahatsızlar bunlar arasında sayılabilir. Bu nedenle Patrik IV. Petrus Diyarbakır’a gitmek zorunda kalmış ve toplanan yardımlar konusunda çıkan anlaşmazlıkları düzeltmek amacıyla üç ay kadar Diyarbakır’da kalmıştır.
Bunun dışında Hindistan’da bulunan Süryani Kadim Cemaati arasında meydana gelen anlaşmazlıklar da önemli bir sorun oluşturmuştur. Patrik II. Yakub’un ölümünden sonra Hindistan’dan gelen ve oradaki sorunu dile getiren mektupların devam etmesi üzerine Patrik IV. Petrus, Hindistan’a gitmeye karar verir. O, İstanbul’a oradan da Hindistan’a giderek cemaatin kendi arasında yaşamış olduğu sorunları gidermek düşüncesindedir. Bu amaçla Kudüs Metropoliti Abdullah Satuf Sadedi ile Patrik IV. Petrus, İngiltere üzerinden Hindistan’a gitmek üzere Diyarbakır’dan İstanbul’a (1873) hareket eder.[22] İstanbul’da Padişah’tan İngiltere’ye gitmek için izin talebinde bulunur ve izin talebi bir yıl sonra çıkar (1874). 14 Ağustos 1874 yılında İstanbul’dan İngiltere’ye gitmek üzere ayrılırlar. 17 Ağustos 1874 yılında Paris’e, 24 Ağustos 1874 yılında da Londra’ya ulaşırlar.
Patrik ve Metropolit, Londra’da din adamları ve bakanlar da dahil birçok kimseyle görüşme yaparlar. Esasen daha önceden tanıdıkları İngiltere’nin Kudüs Başkonsolosu Yakub’un eşi bayan Finn ile karşılaşmaları ilgili çevrelere ulaşmalarını sağlar. Daha sonra Canterbury Episkoposluğunun üst düzey yetkilileriyle de karşılaşır ve görüşürler. Aslında İngiltere’de bu teşkilatla görüşme konusunda İstanbul’dan hareket etmeden önce teşkilatın İstanbul’daki sorumlularıyla iletişim kurarlar. Hatta Kraliçe Victoria ile görüşmeyi de onlar sağlarlar. Canterbury Episkoposluğu sorumluları kendilerine yardımcı olmaları için bin iki yüz kiliseye yazı yazarlar ve ayrıca Mardin’deki okulları için yaptıkları para yardımının yanı sıra öğretmen göndermeyi de teklif ederler. Kendilerine yapılan teklifleri bir müddet düşündükten sonra Patrik, onların, öğretmen göndermekle yapacakları yardımı “misyonerlik yaparlar korkusuyla” kabul etmeyerek, daha önce kabul eder gibi olduğu fikrinden vazgeçer ve sadece matbaa konusundaki yardımları ile Mardin de kurulan okul için yapılan yardımı almaya karar verir.
İngiltere Kraliçesi ile iki kez görüşür, ilk karışlaştıklarında (21 Şubat 1875) Kraliçe: “Bilge adam, sende babamız İbrahim’in yüzünü görüyorum” diyerek karşılar ve ihtiyaçlarını sorar. Patrik, “cemaati arasında bazı sorunların olduğunu ve Hindistan’a gitmek istediğini” söyler. Ayrıca oradaki kilisedeki problemleri düzeltmesi için Hindistan’daki İngiliz valisinin kendisine yardımcı olması talebinde bulunur. Bu teklife kraliçe olumlu cevap verir. Konuşma sonrasında Patrik, Kraliçeyi kutsar ve oradan ayrılır. Kraliçeyle ikinci görüşmesi ise İngiltere’den ayrılmak üzere garda beklerken Kraliçenin adamlarının özel araba ile saraya götürmesiyle gerçekleşir (28 Şubat 1875). Bu defa yanında İngiltere’ye beraber gittiği Abdullah Satuf Sadedi de vardır. Kraliçe yanında kızı da olduğu halde Patriği, kocasının adına yapılmış kilisenin ve mezarının bulunduğu yere götürür ve mezarın başında patrik, kraliçenin kocası Albert’e dua eder. Burada duygusal ve manevi bir ortam oluşur.
Kraliçe, Patriğe bir madalya ve Hindistan’da işlerini rahat yürütmesi için de bir belge verir. Böylece 22 Mart 1875 yılında Londra’dan ayrılır. Londra’dan ayrılmadan önce almış olduğu matbaayı da Halep’e 25 Ağustos1874 tarihinde Antunyanus Azar’a gönderir.[25] Kendisi Mısır’a gider, 2 Nisan 1875 yılında İskenderiye’ye ulaşır. Bir süre İskenderiye’de İskenderiye Kıpti Kilisesinde kalır. Mısır’da da bazı temaslarda bulunur Mısır Valisi de dahil birçok kimseyle görüşür. Daha sonra 23 Nisan 1875 yılında Hindistan’a gitmek üzere yola çıkar.
17 Mayıs 1875 yılında Bombay’a ulaşır ve 25 Mayıs 1875’te Bombay’dan ayrılarak cemaatin yanına hareket eder. Hindistan’da uzun bir süre kalır. 5 Temmuz 1881’de sorunların büyük bir kısmını hallettikten ve cemaatin düzenini sağladıktan sonra Diyarbakır’a dönmek üzere hareket eder. Diyarbakır’a yaklaştığı esnada Halep’e haber göndererek matbaayı Urfa’ya göndermelerini ister. Böylece Haleb’e 25 Ağustos 1874 yılında göndermiş olduğu matbaayı Diyarbakır yol güzergahında bulunan Urfa’da Temmuz 1881 yılında alır.[26] Diyarbakır’a gelişi esnasında büyük bir topluluk tarafından karşılanır. Patrik Diyarbakır’a gelir ve Diyarbakır’da 25 gün kaldıktan sonra Mardin’e gitmek için yola çıkar ve Sultan Şeyhmus denen mevkie kadar gelen coşkulu kalabalık tarafından Mardin’de karşılanır.
Patrik yanında getirdiği matbaayı Mardin’de Patriklik merkezi olan Deyru’l-zafaran Manastırı’na koyar. Matbaayı ilk önce ek binalardan birine 1881’de yerleştirir.[27] Daha sonra matbaa için yapılan ayrı bir binaya 1882 yılında taşınır. Patrik, matbaanın çalıştırılmasında da görev dağılımı yaparak, Metropolit Mor İvennis İlyas Heluli, Rahip İlyas Şakir ve Rahip Mansur Rahipğallo’yu görevlendirir.
Ancak matbaanın kurulması ve çalıştırılması bir hayli zor olmuş, matbaanın gelişinden sonra uzun bir müddet sonra çalıştırılamamıştır. Bunun üzerine 1886 yılında matbaanın çalıştırılabilmesi için çözüm arayışları fiiliyata dönüşür ve bir usta arayışına gidilir, çözüm olarak İngiltere’ye gitme kararı verilir. Kudüs Metropoliti Abdullah Sadedi, basım işlerinin nasıl olduğu öğrenmek gayesiyle Patriğe İngiltere’ye kendisinin gönderilmesini söyler. Hem Süryani okulları hem de matbaa meselesi için İngiltere’ye gider.
Sadedi, Suriye’den yanına yüksek para ödeyerek aldığı bir tercüman ile İngiltere’de “Süryani Okulları Birliği”[30] başkanı Dr. Thermal ile görüş ve matbaa konusunda kendisinden yardım ister. Bir süre orada kaldıktan sonra İngilizce’yi öğrenir. İngilizce öğrenmesinden rahatsız olan yanındaki tercüman patriğe bir mektup yazar ve onu yapmadığı bir suçla itham eder. Onun iftirasına göre Sadedi, “Süryani Okulları Birliğinden şahsı için yüz dinar para almıştır.” Bunun üzerine Patrik Dr. Thermal’e bir mektup yazarak “Sadedi’yi aforoz ettiğini artık hiçbir görevinin kalmadığını ve bu kararı Dr. Thermal’den uygulamasını ister.” Dr. Thermal de Patriğe Abdullah Sadedi hakkındaki görüşlerini belirten bir mektup yazarak, “onun kendi milleti için çalışan samimi ve dürüst bir adam olduğunu” belirtir ve Sadedi’nin aforoz meselesinin uygulanmasını engeller.
Abdullah Satuf Sadedi, patrikle beraber geldikleri bir önceki seyahatleri gibi yoğun bir faaliyet yürütür. Yine Cantbury çevresiyle ilişkileri devam ederken, çeşitli yerlerde konferanslar verir ve ilgililerin özellikle üniversite çevresinin de dikkatini Süryaniler üzerine çeker. Hatta Anglikan Kilisesinin Londra’da düzenlemiş olduğu Lambeth Conference’e katılır. Doğrusu bu faaliyetler Süryanilere yapılacak yardımların miktarının daha da artmasını sağlar.
Abdullah Satuf Sadedi, İngiltere’de kaldığı bu süre içerisinde İngilizce öğrenmesinin yanı sıra matbaa hakkında da özel kurs alır. Hazırlıklarını tamamlayıp dönmek üzereyken Dr. Thermal kendisine “matbaanın herhangi bir nedenden dolayı bozulması ihtimaline karşı yanında bir de usta götürmesini” tavsiye eder. Metropolit bunu fırsat bilerek, yanında götüreceği bir matbaa ve ustaya ilaveten, “yanımda götürdüğüm bu tek matbaanın herhangi bir parçası kaybolabilir, kaybolan parçadan dolayı da yine matbaa çalışmayabilir, bu nedenle de Süryani Okulları Birliği adına sizin yardımınızla bir matbaa daha alalım” der. Bunun üzerine Dr. Thermal de onun bu isteğini kabul ederek bir matbaa alır. Böylece Sadedi iki matbaa ve bir usta ile yola çıkar.[32] Londra’dan Deyru’l-zafaran Manastırı’na getirilen ve burada bir süre çalışan usta, çalıştığı süreye ait ücreti ödendikten sonra gönderilir. Abdullah Satuf Sadedi ve ustanın gelmesine neden olan sorunlar çözülür. Özellikle Süryanice kitap veya risale basılamaması sorununu Abdullah Satuf Sadedi, Süryani harfleriyle hazırlamış olduğu kalıplarla çözer. Böylece Arapça basılan eserlerin yanı sıra Süryanice eserler de yeni dökülen bu harflerle basılabilir.[33]
1888 yılında ilk basılan kitap “Turos Mamlo” (Dilbilgisi), ile “Yulfono Mşihoyo” (Mesihsel Öğretiler)’dur.[34] Daha sonra matbaada işler yolunda gitmeye başlayınca kağıt kesme makinesi ile diğer parçalar da getirilir. Kitapların basımına haftalık dua kitabı olan “Şhimo ve Tekso Tkurobo” ile devam edilir. Basım faaliyetlerine yoluna girdiği bir sürede matbaanın faaliyetinin yasaklanması[35] üzerine 1889 yılında faaliyetine ara verilir.[36] Bilahare matbaada basılan ilk kitabın bir nüshası Kraliçe Victoria’ya da gönderilir.
Bu süre içinde Patrik IV. Petrus vefat etmiş yerine sırayla başka patrikler seçilmiş, basın-yayın faaliyeti yeni seçilen patriklerin de öncelikli işleri arasında yer almıştır. Diyarbakır’da uzun bir süre kalan ve burada basım faaliyetlerine devam eden Patrik II. Abdulmesih ve daha sonra Patrik seçilen Abdulah Satuf Sadedi de Mardin’e dönerek basım işlerini daha da hızlandırır. Patrik II. Abdullah Satuf Sadedi, baştan itibaren matbaa ile ilgili yürütülen faaliyetlerin tamamında yer almış üstelik bizatihi bütün işlemlere şahitlik ederek uygulayıcısı da olmuştur.[38] Abdullah Satuf Sadedi’nin Patriklik dönemi öncesinde matbaanın faaliyetinin durduğunu o tarihlerde Kavkab Şark Gazetesinin ikinci sayısında bir yazısıyla Naum Faik dile getirmektedir.[39] 1907’de Patrik II. Abdullah, kilise ve manastırların restorasyonu ile ilgili inşaat çalışmalarına devam etmekle kalmaz[40] bunlara ek olarak bir de epey zamandan beri durmuş olan basın makinelerini tekrar faaliyete geçirir.[41]
Matbaaya 1911 yılında sorumlu müdür olarak Patrik II. Abdullah Satuf Sadedi tarafından Eyyüp Stefan Barsavm (Patrik I. Efrem Barsavm I) atanır.[42]
1913 yılında Deyru’l-zafaran Manastırına öğretmen olması için çağrılan Hanna Dolabani’ye matbaanın sorumluluğu da verilir. Bu dönemde Süryani Kadim Ortodoks Patriklik tarafından çıkarılan ilk dergi olan Hikmet dergisi yayınlanır.[43] Dergi on beş günde bir olmak üzere bir yıl boyunca toplam yirmi dört sayı çıkar. Matbaa, I. Dünya Savaşı nedeniyle yayın faaliyetine ara verir.[44] Kadrosunun dağılması üzerine Hikmet Dergisi de, Beyrut’ta Patrik III. İlyas’ın teşvikiyle 1927 yılında yeniden yayınlanır. 1933 yılında Patriğin Hindistan’da ölümü üzerine derginin yayınına bir kez daha ara verilir.[45]
Matbaa Cumhuriyet’in ilk yıllarında faaliyetini sürdürmeye devam ettirmiştir. Hatta bu dönemde Mardin’de bulunan tek matbaa olması hasebiyle Devletin resmi evrakları dahi burada basılır.[46] Fakat bu tarihten sonra matbaanın faaliyeti durur. Çünkü Türkiye dışına çıkarılan Patriklik nedeniyle matbaayı çalıştırma heyecanı ve cesareti kaybolur. Yukarıda da belirtildiği üzere artık Deyru’l-zafaran Patriklik merkezi değildir. 1940 ve öncesi döneme kadar geçen uzun bir süre basın-yayın faaliyeti durur ve matbaa da hurdaya döner.[47]
Patriklik merkezinin Türkiye’nin dışına çıkarılması, Deyru’l-zafaran Manastırındaki matbaanın faaliyetinin durmasının başlıca nedeni olmuştur. Patriklik merkezinin Türkiye’nin dışına taşınması, Türkiyeli Süryani Kadim Ortodokslar için her şeyin geri gitmesi anlamına gelmektedir. Patrik Efrem I. Barsavm’ın Türkiye’ye yerleşecek koşulları taşımaması nedeniyle Süryani Kadim Ortodoks Patriklik merkezinde kalamayarak yurtdışına çıkmak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla Patriklik merkezi önce Humus daha sonra Aralık 1959 yılında Şam’a taşınmıştır.
Hanna Dolabani’nin Mardin Metropolitliğine 4 Mayıs 1947 yılında atanmasının ardından matbaa yeniden çalışmaya başlar. Hanna Dolabani matbaayı Kırklar Kilisesine taşıyarak basım-yayın faaliyetlerini orada yürütür. Hikmet Dergisi, Öz Hikmet Dergisi adıyla 1952 yılında üçüncü kez yayın hayatına başlar.[48] Hatta Hanna Dolabani, birçok kitap yayınlayacağı Basımevinin adını da Çıkke Kardeşlerle birlikte çıkarmış oldukları Hikmet dergisinden dolayı Hikmet Basımevi koyar. Önce Öz Hikmet Dergisi yayın hayatına son verir, sonra matbaa bir müddet daha çalışmasına devam eder ve daha sonra da durur.[49]
Deyru’l-zafaran Manastırına Matbaanın Kuruluşunda Yürütülen Resmi İşlemler
Matbaa konusunda mevcut belgelerin ışığında bu konu değerlendirildiğinde yukarıdaki kaynaklarda verilen bilgilerin dışında farklı kaynaklardan da bilgiler elde etmek mümkündür. Matbaanın kurulması için gerekli izinlerin alınması, ilgili mercilerle yapılacak yazışmalarla gerekli izin alınma aşamasında yazışmaların içeriğini de veren belgeler bulunmaktadır. Belgelerin içeriği Süryani Kadim Ortodoks Patrikliğinin matbaada Süryanice kitaplar basacağını, bu kitapların dini içerikli olduğunun yanı sıra matbaanın hangi koşullarda kurulabileceğine dair bilgilerden oluşmaktadır.
Buna göre eldeki 1877 yılındaki belgede, Patrik vekili tarafından Süryanice kitapların basımı için matbaa kurma talebinde bulunulmaktadır. Bu tarih, hem Patrik IV. Petrus, İngiltere’den Hindistan’a gittiği, orada kaldığı hem de matbaanın Halep de bulunduğu döneme rast gelmektedir. Matbaa kurmanın şartlarının hatırlatıldığı bu belgenin tarihi 5 Temmuz 1877 yılıdır. Patrik IV. Petrus, Haleb’e 1874 yılında göndermiş olduğu matbaayı Urfa’da 1881 yılında aldı ve Diyarbakır’da bir müddet kaldıktan sonra Mardin’e getirdi. Patrik Mardin’e Deyru’l-zafaran Manastırına yerleştikten sonra matbaa kurmanın şartları arasında yer alan “matbaa için ayrı bir mekanın” kurulmasına uygun olarak matbaaya mahsus yapılan bölüme yerleştirdi. Patriğin matbaayı çalıştırması 1881 yılında olmasına karşın matbaa için talep edilen izin 1877 yılında alınmıştır.
İkinci izin belgesi 1889 (2 Kanunisani 1307) tarihinde Patrik IV. Petrus imzasıyla çekilen telgraftır. Bu belge de Metropolit Abdullah Satuf Sadedi’nin İngiltere’den matbaa ve usta getirdiği döneme rastlamaktadır. Patrik çekmiş olduğu telgrafında, “Londra’dan Cemiyet-i Hayriye”den getirilen matbaa ve ustadan bahsetmekte hatta bunun için oldukça masraf ettiklerini de eklemektedir.
Bir diğer belge ise Patrik II. Abdullah’ın dönemine rastlamaktadır. Patrik II. Abdullah’ın patrik seçilmeden öncesine kadar matbaanın faaliyeti durmuştu. Patrik matbaa konusundaki tecrübesini, yakın ilgisini bu konuya yoğunlaştırmış ve yeniden döktürdüğü kurşun harf kalıplarıyla matbaayı çalışır hale getirmiştir. İşte 21 Temmuz 1909 yılında Süryanice kitap basmak için kurulan matbaanın faaliyetinin yürütülmesine yeniden izin verilerek çalıştırılmasında herhangi bir beis olmadığı belirtilmektedir.
Bu konuya ilişkin son olarak 1920 yılında Patrikliğe Mardin Valiliği tarafından Deyru’l-zafaran Manastırının son durumunu öğrenmek amacıyla beş sorudan oluşan resmi bir yazı ulaşmıştır. Soruların cevaplarını içeren belgede, matbaanın Patrik IV. Petrus tarafından 1881’da kurulduğu, çalışma izninin bulunduğu, o tarihte matbaanın çalıştığı, görevlilerinin manastırdaki din adamları olduğu, Süryanice kitap basılmadığı ve Mardin dahilinde resmi evrakların bu matbaada basıldığı bilgileri bulunmaktadır.
Deyru’l-zafaran Matbaasında Basılan Kitaplar
Turos Mamlo, 1888.
Yulfono Mşihoyo, 1888.
Şhimo, 1888.
Tekso Tkurobo, 1888.
Amidli Abdunnur, Kısa Süryanice Gramer, 1889.
Amidli Abdunnur, et-Ta‘lîm el-Mesîhî, 1889.
Efrem Barsavm, el-Eşhîm, 1890.
Efrem Barsavm, Kenzu’l-Elhân, 1908.
Efrem Barsavm, et-Tuhfetu’r-Rûriyye fi Salâti’l-Farziyye, 1909.
Efrem Barsavm, ez-Zehretu’l-Kudsiyye fi’dt-Ta‘limi’l-Mesihiyye, 1912.
Hizmetü’l-Kuddas alâ Medâri’s-Sene (Süryanice), 1913.
el-Eşhîm, 2. Baskı, 1913.
ez-Zehretu’l-Kudsiyye, (Türkçe’ye çeviren Mîhaîl Çıkkı Efendi, 1913.
el-Hikmet Dergisi, 1913-1914.
el-Bî‘iyye ibn İbrî, Muhtasar Kenzu’l-Elhân, (Yayına Hazırlayan Yuhanna Dolabani).
İbn el-İbrî, el-Hamâme, (Yayına Hazırlayan Yuhanna Dolabani).
Yuhanna Dolabani, en-Nihle fi’l-Kirâeti ve’l-Esas fi’s-Sarfi’s-Süryânî.
el-Eb Efrem Barsavm, Nüzhetü’l-Ezhân fi Tarih-i Deyru’l-zafaran, Mardin: Deyru’l-zafaran Süryani Matbaası, 1917.
Deyru’l-zafaran Matbaası Müdürleri
Metropolit İlyas Helûlî, 1889-1893.
Metropolit Kurillos Mansur, 1907-1910.
Efrem Barsavm, 1911-1913.
Rahip İlyâs Koro, 1913-1917.
Rahip Toma, 1917- ------
Matbaanın iç işlerinden sorumlu müdürler ise:
Rahip Yakup, 1911-1913.
Rahip Yusuf el-Ka‘buy, 1913- --------
Matbaanın satın mı alındığı yoksa kraliçenin hediye mi ettiği konusunda da iki görüş var. Hediye edildiğine dair bilgi için bakınız: “Matbaa, Kraliçe Victoria tarafından, İngiltere’ye ziyareti münasebetiyle Süryani Ortodoks Patriği’ne sunulmuştu.” Malfono İsa Gülcan-Dr. Sebastian Brock, “Süryani Metropolit ve Alimi: Filüksinos Dolabani”, Heto, Sayı 2, 1999, s. 7; Matbaanın satın alındığına dair bakınız: “Petrus IV. 1876 yılında İngiltere’yi ziyaret ettiğinde oradan iki matbaa satın alır.” A. Gabriyel Akyüz, “Hekimtho ve Hasyo Dolabani”, Heto Sayı 2, Yıl 1999, s. 12
A. Gabriyel Akyüz, “Hekimtho ve Hasyo Dolabani”, Heto Sayı 2, Yıl 1999, s. 12-13
Patriarch Mor Ignatios `Abded-Aloho II Sattuf (1833-1915): “He paid a second visit to London, during which he attended sessions of the 1888 Lambeth Conference, and secured a second printing pres” George Kiraz, (ed.), Encyclopaedic Dictionary of Syriac Heritage, forthcoming publication. (http://sor.cua.edu)
Aziz Günel, Türk Süryanileri Tarihi, İstanbul: Oya Matbaası, 1970, s. 246. Bu bilgisine nazaran Aziz Günel, bir başka yerde ise şu ifadeyi kullanmaktadır: “1853’de Patrik II. Yakup (1847-1871), Midyat Metropoliti Mar Filiksinos Zeytuno’nun yardımıyla 70.000 madeni kuruşla bahçedeki ayvanla biraz uzaktaki havuzların pınarını yaptırdı ve küçük bir makineyle manastırda ilk basın teşkilatını kurmuştur.” Aziz Günel, Türk Süryanileri Tarihi, İstanbul: Oya Matbaası, 1970, s. 243.
el-Hikme isimli derginin yayını hakkında tarafımızdan okunan arşiv belgesi: “Kütüb-i diniye ve sairenin tab‘ına Dahiliye Nezâret-i Celîlesinin 29 Eylül 324 (21 Temmuz 1909) tarihli ve yüz on yedi numaralı tahrîrât-ı aliyyesine ruhsat i‘ta edilmiş Deyr-zafaran Manastırı’ndaki matbaada el-Hikme unvanı altında ve Arabî ve Süryanî lisanlarıyla haftada Cumartesi günlerinde dinî ve edebî ve tarihî risalenin tab‘ edileceğine dair müsted‘î Süryan-î Kadim Serpiskoposu Circîs ve müdîr-i mes’ûlü Hanna Yusuf Kasî Hanna Efendiler tarafından Matbuat Kanununun onuncu maddesi mucibince i‘ta olunan beyanname hükümetçe alınarak hıfz edilmiş olduğunu mübeyyin işbu ilmühaber mâdde-i mezkûre mucibince yedine verildi. Fî 4 Mayıs 1329.”; P. Gabriyel Akyüz, Osmanlı Devletinde Süryani Kilisesi, Mardin: 2002, Belge No: 129, s. 138.
Bu konuda aşağıdaki belgelere bakınız: P. Gabriyel Akyüz, Osmanlı Devletinde Süryani Kilisesi, Mardin: 2002, Belge No: 130, s. 139.